Bir varmış bir yokmuş, Küçük bir Orman varmış…
Küçük Orman’da çocuklar, hayvanlar, yetişkinler ve hep hayaller varmış. Burası aslında bir ev, olandan farklı bir okulmuş.
Bahçesinde kelebeklerle kuşlar, sakin ama emin adımlarla ilerleyen bir kaplumbağa ve onunla aynı yolları paylaşan karıncalar, şefkat dolu ve oyuncu kediler, bazen bir su yığınında mutlulukla debelenen bir sümüklü böcek, sımsıcak yumurtalarını çocuklara adayan tavuklar ve “Ben hepinizi korurum!”edasıyla dolaşan bir horoz… Ağaçlar, çiçekler, meyveler ve sebzeler…
Çocukların öğrenmeye zorlanmadığı, eğitmenlerin öğretmek için çabalamadıkları, öğrenmenin zaten kendiliğinden çocukların içinden çıkmasına izin verildiği bir okulmuş burası…
Deneyimlemekmiş esas olan,
Keşfetmekmiş,
Fark etmekmiş,
Oyun oynamak, oynarken öğrenmekmiş,
Bir çocuğun kendini ifade etmesine izin vermekmiş,
Nasıl öğrenmek isterse o yoldan öğrenmesine yol vermek,
Çocuğun içinden gelene alan açmakmış…
Doğayla bağ kurabilmek, doğayı fark edebilmek, sevebilmekmiş…
Olabilmekmiş, Var Olabilmek…
İstediği gibi, özgürce…
Başka neymiş biliyor musunuz önemli olan bu ormanda?
Çocukları zamanından önce fazla bilgiye boğmamakmış,
Eksik olmasınmış çocuklukları çocukların,
Yarım kalmasınmış hayalleri, oyunları…
Yetişkinlerin hızında boğulmasınmış ruhları,
Büyüdüklerinde yara kalmasınmış yüreklerinde yaşayamadıkları çocukluklarından,
Hayatlarına devam ederken, öğrenmeye kendiliğinden aç halleri zarar görmesin, öğrenmeyi sevmeye devam edebilsinler, yaşam enerjileri düşmesinmiş..
Kısacası amaç doya doya yaşamalarıymış bu yaşlarını, aslında hepimizin yapması gerekeni, biraz doğaya, biraz huzura, biraz kendimize, biraz çevremize dönmemiz ve bakmamız gerektiğini fark etmekmiş, hatırlatmakmış kendimize…
Hımm, neyi unutuyorduk?
Bir de Filiz varmış, soyadı Kurtuluş’muş, bu neyin kurtuluşu derseniz:
İki çocuk annesi olmanın verdiği bir hediye ile çocukluğunu yaşamanın önemini daha da bir derinden hisseden bir Filiz’miş… Bu stres dolu, koşuşturmacalı büyük şehir hayatının içinde çocuklar boğulmasın, oyunsuz kalmasın, bilgiye boğulmasın diye düşünüp kapılarını sonuna kadar açanmış Küçük Orman’ın. Doğal okul olma yolunda sakin ve emin adımlarla ilerlerken çocukların aslında nasıl da özgürlüğe ihtiyaç duyduklarının, oyuna açlıklarının, çocukluğunu doya doya yaşama ihtiyaçlarının farkında, onlar için onlarla yürüyen yetişkinler olabilme heyecanında kocaman çocuk kalplerine sahip bir ekiple yürüyen…
E daha söyleyecek ne kaldı ki?
Masal bitmemiş aslında burada; devam ederken o masal, siz dinlerken bu masalı usulca, çocuklar bahçede yetiştirdikleri meyve ve sebzeleri elleriyle toplamanın heyecanında, tavuğun yumurtasına sıcak sıcak ulaşmanın verdiği mutluluk ve şaşkınlıkta, kaplumbağanın her minik adımında, onu beslerken duydukları küçük ama büyük heyecanda, kedilerle ve birbirleriyle oyun oynarken attıkları heyecan ve sevinç çığlıklarında…